Lozan Anlaşması Gizemini Koruyor
Resmi tarih kitaplarına göre Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923`te İsviçre`nin Lozan şehrinde, TBMM temsilcileriyle İngiltere, Fransa, Sovyet Rusya ve diğer ilgili Batılı temsilcilerce imzalanmış bir barış antlaşmasıdır.
Lozan, nedir, Türkiye`nin kuruluş antlaşması mıdır; “Türkiye Cumhuriyeti”nin kuruluş antlaşması mıdır? Daha açık bir ifadeyle Türkiye`nin sadece coğrafik sınırlarını mı çizmiş, yoksa siyasi yapısına da müdahale etmiş mi, Türkiye`nin sistemini de belirlemiş mi? Lozan`ın gizli maddeleri var mıdır? Lozan, ne zaman sona erecek?
Lozan`la ilgili tartışmanın aradan geçen doksan iki yıla rağmen devam etmesi, anlaşmanın sadece önemiyle ilgili değildir; gizeminin hâlâ çözülememiş olmasıdır.
Lozan, Türkiye`nin resmi coğrafyasını belirleyen bir anlaşmadır. Toprakla ilgili bu tür anlaşmalar halkoyuna sunulmaz. Lozan da sunulmamış. Ancak Lozan`da başka bir itina da gösterilmiş. Lozan`daki görüşmeler hakkında halk bilgilendirilmemiş. Dahası Lozan`ın metni sadece halktan değil, üniversitelerden, hatta Dışişleri Bakanlığı mensuplarından bile saklanmış.
Uluslararası Antlaşmalar Hukuku`na göre, Türkiye`nin kurucu belgesi niteliğinden olan Lozan`ın balmumu mühürlü nüshası, Fransa Dışişleri Bakanlığı arşivlerinde bulunuyor. Fransız Dışişleri tarafından hazırlanıp tasdiklenen resmi kopyalar ise ilgili devletlere dağıtılıyor. O nüshalardan biri Türkiye`ye de verilmişti. Ancak nüsha 1978`e kadar Dışişleri Bakanlığı mahzenlerine atılmış.
Anlaşma metni ancak 1978`de, Dışişleri Bakanlığı Arşiv Dairesi Başkanı Kemal Girgin tarafından kurulan özel bir ekip tarafından bulunabildi. Girgin, “Kasaları açamadığımız için MİT`ten uzman istedik. Kasaların bir kısmı MİT mensupları tarafından maymuncukla açıldı. Son bir kasa kaldı. Onu maymuncukla açmak mümkün olmadığı için oksijen kaynağı ile açtılar. Kasa açılınca hepimizi şaşırtan bir şey oldu. Kasanın içinde, Lozan Antlaşması`nın orijinal metni (orijinalden tasdikli) duruyordu. Daha yakından bakınca metnin üzerinde muhtelif yağ lekeleri bulunduğunu gördüm. Buna rağmen, Lozan Antlaşması`nın bulunması sevindiriciydi, çünkü gazetelerde, `Lozan Antlaşması kayıp` gibi yazılar çıkıyordu.” diyerek durumu açıklıyor.
Anlaşmanın maddeleri 1978`de de halka açıklanmadı. Ancak Ali Babacan`ın 2003`te Dışişleri Bakanı olmasıyla bütün olarak yayımlandı. Dolayısıyla o tarihe kadar “Lozan Zafer mi Hezimet mi?” gibi iddialı kitaplar yazan yazarlar bile aslında Lozan`ın metnini görmemişlerdi, sadece duyumlardan hareket ederek konuşuyorlardı.
Bir ülkenin kuruluş anlaşması neden mahzenlere atılsın, anahtarı bulunmayan kasalara konsun? Ardından ancak özel bir ekip tarafından bulunduğu halde neden halka açılmasın?
LOZAN NEDEN BU KADAR ÖNEMSENİYOR?
Lozan, ilk günden bu yana hep tartışıldı. Bir kesime göre Lozan bir hezimetti. Diğer kesime göre ise zafer… Ancak anlaşma ile ilgili tartışmalar, Türkiye`nin muhtemelen bir kimlik değişimi kararı aldığı 28 Şubat`ın hemen ardından çoğu Ergenekon davasında yargılanan ulusal solcularca gündem edildi. Bu kesimlere göre Türkiye, Lozan ile vardı. Lozan`ı savunmak vatanı savunmak gibiydi. Bir kısmı PKK`ye danışmanlık yapmış bu ulusal sol tipler Lozan`ı niye bu kadar önemsiyorlardı?
Ergenekon davasından yargılanan Prof. Erol Manisalı, Türkiye`nin dindarlaşma eğilimini Lozan`ı ihlal olarak görüyordu, neden?
CHP bir dönem en uç isimlerinden Onur Öymen “Lozan, Türkiye`nin temel taşıdır, dönüm noktasıdır; Lozan`ı tartışma konusu yaparsanız sizi vatana ihanetle suçlarım”; Cumhuriyet yazarı İlhan Selçuk da “Lozan var oluşumuzun belgesidir” diyordu, neden? Hatta bazı çevrelere Lozan'ı koruma mitingleri yaptılar.
Lozan Antlaşması, okul sıralarında bize birkaç maddelik bir metin olarak ezberletildi. Gerçekte, ekleri ve Fransızca karşılığıyla 357 sayfadır. Bunca sayfada ne var diyeceksiniz?
Bir de gizli bir Lozan`dan söz ediliyor. Böyle bir şey var mıdır? Lozan`ın açık maddeleri bile ancak 1978`de anlaşmadan tam 50 yıl sonra bulunmuşken gizli maddeleri varsa bunları tespit etmek için herhalde daha çok beklemek gerekir.
Lozan, üç bölümden oluşuyor:
Azınlık hakları ve dolayısıyla Batılı güçlerin Türkiye üzerindeki vesayeti ile ilgili maddeler, Duyun-i Umumiye ile ilgili maddeler ve Türkiye sınırlarını belirleyen maddeler.
Antlaşmada Osmanlının terk ettiği topraklarla ilgili bir bölüm yok. Batı, bunları TBMM hükümeti ile konuşmaya gerek görmüyor. TBMM adına görüşmelere katılanlar da bu konuda bir görüş bildirmiyor. Burada tek konu Anadolu`nun durumudur. Batı, Anadolu`da kurulacak Türkiye devletini zapt ü rapt altına almak istemiş ve bu yöndeki isteklerini İsmet İnönü`ye tek tek kabul ettirmiştir.
Anlaşma, Türkiye`nin sistemini de dış politikasını da açıkça belirliyor. TBMM, bu anlaşmaya kadar içeride İslami kesimlerle; dışarıda Türk dünyasından Azerbaycan; İslam dünyasının Libya muhalefeti gibi güçlerle ile içli dışlıydı.
Anlaşma imzalandıktan sonra Türkiye ne Azerbaycan muhalefeti ile eski ilişkilerini sürdürdü ne de Senusi`lerin önderliğindeki emperyalizm karşıtı Libya muhalefetinin yüzüne baktı. Çünkü o tarihten sonra iki şey yasaktı: Türk dünyasının buluşmasını savunan Turancılık ve ümmet duyarlılığını canlı tutan İslamî yaklaşım. Turancılar, 1940`lı yıllarda ağır işkencelerden geçirilip sindirilirken İslamî muhalefetle sistemin arası hep kötü oldu. Sistem, kendisine iç düşman olarak İslamî muhalefeti seçti. Türkiye gerçeği içinde böyle bir tutum anlamsızdı, anlaşılmayacak kadar saçmaydı. Zira Kurtuluş Savaşı, İslamî kesimlerin desteğiyle kazanılmıştı. Onlar olmasaydı zafer elde edilmeyebilirdi. Öyleyse şimdi neden cezalandırılıyorlardı?
LOZAN, BİR VESAYET ANLAŞMASIDIR
Lozan`ın azınlıklarla ilgili maddeleri, Türkiye`nin elini kolunu bağlıyor, laikliği dayatıyor. Bu konuda kimseye söz hakkı bırakmıyor.
Lozan`a göre Türkiye`de iki halk var: Müslümanlar ve gayrimüslimler. Anlaşma, Kürtleri ve diğer Türk olmayan Müslüman toplulukları azınlık olarak kabul etmiyor. Azınlık olarak gayrimüslimleri tanımlıyor. Türkiye`nin kurucu-hâkim unsuru olarak Müslümanları, azınlık unsuru olarak ise gayrimüslimleri belirliyor.
Mübadeleden sonra Türkiye`de kalan azınlık, toplam nüfusun yüzde biri bile değil. Lozan, o yüzde bir üzerinden Türkiye`nin her yönüne müdahale ediyor.
Lozan`da azınlıklarla ilgili maddeleri antlaşmanın neredeyse başına konmuş. Antlaşmanın 38`inci maddesinden 44`üncü maddesine kadar olan bölümleri azınlıklara ayrılmış. 37. maddede ise bu maddelerin hiçbir kanunla değiştirilemeyeceği, Türkiye`nin bunları kayıtsız şartsız kabul ettiği belirtilmiş. Böylece Türkiye`nin kendi halkı için yasa yapma özgürlüğü sınırlandırılmış. Ayrıca Türkiye`nin iç işlerine karışma yolu bulunmuş.
Bu maddelerin diğer bir özelliği de Türkiye`ye tek resmi dil ilan hakkının verilmesi, azınlıkların dillerinin serbest bırakılması ama Kürtlerin dil özgürlüğü ile ilgili bir ifadeye yer verilmemesidir.
Madde 37 (özetle): “Türkiye, 38`den 44`e kadar olan maddelerde belirtilenleri asli şekliyle kabul eder, bu maddelerle ilgili hiçbir kanuni, hiçbir idari değişiklik yapmayacağını, bu maddelere aykırı hiçbir kanun çıkarmayacağını, hiçbir idari uygulamada bulunmayacağını taahhüt eder.” şeklindedir.
Durum, gayet açık, bu maddeler Türkiye tarafından asla değiştirilemeyecek.
AZINLIKLAR İÇİN İSTENEN HUKUK LAİKLİĞİ DAYATIYOR
38`den 44`e kadar olan maddelere göre,
1. Azınlıklar Türk halkıyla eşit haklara sahip olacak.
2. Azınlıklara ayrı bir hukuk uygulanmayacak.
3. Azınlıklara kendi dillerini hayatın her alanında konuşma izni verilecek.
4. Azınlıklara kendi okullarını açma hakkı verilecek.
5. Azınlıklar, kendi hafta tatillerinde ve dini bayramlarında çalışmaya zorlanmayacak.
6. Azınlıklar, devlet korumasında olacak.
7. Azınlıkların ibadet özgürlüğünü sınırlayan, ibadet şekline müdahale eden hiçbir yasa çıkarılamayacak.
Bu, İslam hukukunu uygulamama, İslam hukukunu yasaklama anlamına geliyor. Ayrıca bu tek hukuk uygulaması, doğal olarak İslam hukukunu ortadan kaldırıyor. Azınlık hukukunu dayatıyor. Şöyle ki: Batı, azınlıkların haklarını ihlal etmeyin, onları diledikleri gibi yönetin, diyor. Bu işin bir tarafı, diğer tarafında ise sizin için hangi hukuk geçerliyse onlar için de geçerli olsun, diyor. Onlar, bize uymayacaklarına göre biz onlara uymak zorunda kalacağız ve onların beğendikleri bir hukuku uygulayacağız.
Cumhuriyet`ten sonra cuma gününün tatil olmaktan çıkarılması, cumartesi ve pazarın tatil ilan edilmesi, Hicreti başlangıç alan takvim yerine Hz. İsa`nın doğumunu başlangıç alan takvimin kabulü, medeni kanunun ve ceza kanununun İsviçre ve İtalya gibi Hıristiyan ülkelerin kanunlarından olduğu gibi çevrilmesini bu maddelerle ilgili görmek mümkündür.
Yine bu maddelerden yola çıkılarak şu kesinlikle söylenebilir: Lozan Türkiye`nin sadece sınırlarını çizmiyor, aynı zamanda onun siyasi sisteminin temellerini de oluşturuyor. 28 Şubat Dönemi`nde “Lozan değiştirilemez” diye gösteri yapanların derdi de buydu.
Netice olarak şu söylenebilir:
1. Lozan “temel yasa” konumundadır, Anayasa üstü bir metindir. Türkiye`nin siyasi sistemini belirleyen maddeler içermektedir. Dolayısıyla bu antlaşma sırasında ve sonrasında Türkiye`de İslam aleyhinde yapılan birçok girişimde Batı`nın onayı ve desteği vardır.
2. Lozan`da Türkiye`yi vesayet altına almak için azınlıklar kullanılmıştır.
3. Lozan`da Kürtler yok sayılmış, böylece Türkiye`de ulusalcı bir yapının temeli atılmış, Türkiye büyük bir kargaşa içinde bırakılmıştır. Daha açık bir deyişle Türkiye`nin bir yandan laikleşerek, öte yandan Kürtleri ezerek bir iç çatışmaya sürüklenmesi kaçınılmaz hale getirilmiştir. Lozan sonrası Türkiye`sinin hiç dinmeyen kargaşa ortamının tohumlarını Lozan`da aramak gerekir.
LOZAN`DA İLGİNÇLİKLER
1. Şapka henüz kullanılmadığı halde antlaşmayı imzalamaya giden Türk heyeti, imza gününde feslerini çıkarmış ve silindir şapkalar takmışlardır.
2. Görüşmeler neredeyse bir yıla yayılmış (11 Kasım 1922- 24 Temmuz). TBMM tarafından kanun haline getirilişi de yaklaşık bir yılı bulmuştur. Bu süre içinde antlaşmanın TBMM`de kabulü için şu önlemler alınmıştır:
a) Görüşmelere gidiş aşamasında (ön görüşmeler devam ederken) saltanat kaldırıldı. (1 Kasım 1922)
b) TBMM`de Kurtuluş Savaşı`nı yönlendiren, önemli bir kısmı İslami hassasiyeti olan Lozan karşıtlarının tasfiyesi ve Lozan`ın gerekliliklerinin yerine getirilmesi için I. TBMM dağıtıldı ve seçime gitme kararı alındı. (15 Nisan 1923)
c) Hilafet kaldırıldı, İslami eğitimden ve kanunların İslami hükümlere uygun oluşundan sorumlu Şer`iye ve Evkaf Vekâleti kaldırıldı, İslami eğitime son veren Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edildi, böylece ilan edilmese de Laiklik resmen kabul edildi. (3 Mart 1924)
d) 27 Mart 1923`te Meclis`in ünlü muhalif milletvekillerinden Lazistan Milletvekili Ali Şükrü Bey, Mustafa Kemal`in Muhafız Alayı Komutanı Topal Osman tarafından kaçırılarak öldürüldü, bu olayla muhalif milletvekilleri korkutuldu.
3. Görüşmelerde Türk heyeti adına başkan yardımcısı olarak bulunan Rıza Nur kendi hatıralarında bizzat kendisinin Batılı delegelere Osmanlı Medeni Kanunu`nun ve Ceza Kanununun kaldırılacağını, bu kanunların yerine Avrupa ülkelerinin kanunlarını kabul edeceklerini vaddettiğini bildirmektedir.
4. İddiaya göre Lozan`daki heyetle TBMM arasındaki telgraf hattına, İngiliz istihbaratı tarafından paralel bir hat çekilmiş. TBMM`nin koşulları nereye kadar zorlayacağı İngilizler tarafından önceden bilinmiştir.
LOZAN`IN HÜKMÜ 2023`TE SON MU BULUYOR?
Bu yönde iddialar var. Bu görüş 2012`de dönemin Trakya Üniversitesi Rektörü Enver Duran tarafından da gündeme getirildi. Ancak Lozan, bu yönde de gizemini koruyor. Lozan, ne zaman son bulursa bulsun Türkiye 28 Şubat sürecinin ardından kendisine dayatılan kimlikle bir yere varamayacağını gördü. İmam Hatipler, Kur`an-ı Kerim kursları ve dış politika… Lozan`a bağlı kalan bir ülke bunların hiçbirini yapamaz. Kanal İstanbul kararı da Lozan ve sonrasında Boğazlarla ilgili getirilen kısıtlamaları adeta çöpe atıyor. Türkiye, bunu başarabilir mi? Zaman gösterecek.
Doğruhaber Gazetesi/24. 07. 2015
BİR CEVAP YAZ