Müsteşarının Kaleminden Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin Şahsiyeti-3
Selâhaddîn-i Eyyûbî Hazretlerinin Müsteşarı, Katibi Bahâeddin İbn Şeddâd Hazretlerinin Selâhaddîn ile ilgili hatırlarının devamı…
7. Adaleti
Selâhaddîn, rahimahüllah, adildi, şefkatliydi, merhametliydi, güçlüye karşı zayıfın yanındaydı.
Her hafta pazartesi ve perşembe günleri (halkın şikayetlerini dinlemek üzere) Mezalim Mahkemesi için oturum düzenlerdi. Mukim olsun, seferde olsun, bunu asla terk etmezdi.
Yanında fakihler, kadılar ve alimler bulundurur; aciz ve kimsesiz yaşlı, büyük küçük gözetmeden meclisinin kapısını başvurusu olan herkese açardı.
Genel gidişatı araştırır, idarenin işleyişi ile sürekli istihbarat toplar; işleyişi ile ilgili kendisine gelen habercilerin (istihbarat mensupları ve müfettişlerin) hiçbiriyle görüşmeyi asla ihmal etmez. Sonra gün veya gecenin bir saatinde kâtiplerle (devlet sekreterler) ile oturur, her vakanın değerlendirmesini yapar, asla tek bir şikayet ve talebi göz ardı etmezdi.
Bununla birlikte (bunca iş içinde), Allah rahmet eylesin, sürekli hâle getirdiği zikirlerini ve Kur’an-Kerim okumayı da ihmal etmezdi. [1]
O halk (reaya) konusunda çok şefkatli ve dinin hizmetkârıydı. Aziz Kur’an-ı Kerim tilavetini ihmal etmezdi. Kur’an-ı Kerim konusunda alim ve (emirleri konusunda) amildi. Kur’an ile amel etme hâlinden asla uzaklaşmazdı.
Kimse yoktu ki, ondan yardım dilesin de illa durup onu dinlemesin, hâlini anlamaya çalışmasın, onun kaydını alıp sorunuyla uğraşmasın…
Bir gün İbn Züheyhr adında Dımaşklı (Şamlı) bir adamın ondan yeğeni Takıyüddin Ömer’i ona şikayet ettiğini gördüm.
(Takıyüddin Ömer, tarihin kaydettiği en büyük askerlerden biri ve Selâhaddîn’in adeta eli ayağıydı. Selâhaddin, her güç duruma düştüğünde gözü onu arardı, onu çok sever ve kalbinin kırılmaması için çok itina gösterirdi, vefat haberini aldığında, Selâhaddîn’in hüngür hüngür ağladığını görmüşlerdi.)
(Buna rağmen) Selâhaddîn, derhal şahitleri hazır ettirdi, mahkemeyi kurdurdu. Takıyüddin, onun yanında insanların en kıymetlisiydi ama onu asla kayırmadı.
Adaletiyle ilgili bundan daha önemli bir mesele de Ömer el-Ahlatî adındaki tüccarın vakasıydı. Ben Kudüs kadısı iken adam bir gün bana bazı belgelerle başvurdu, ben hasmın kimdir, diye sordum, Sultan’dır, dedi.
Adamın belgelerini ve davasını Sultan’a arz ettim. Bana davayı görmemi söyledi.
Adam, Sultan’ın vefat eden memlüklerinden birinin kendi kölesi olduğunu, dolayısıyla ona kalan malın kendisine verilmesini talep ediyordu.
Mahkeme görüldü. Sultan, sözü edilen memlükü nerede, nasıl, kimden satın aldığını şahitleri ile ispatladı.
(Anlaşılan adam güç duruma düşmüştü.) Ben sultana, “Efendim, bu adam sizden merhamet diliyor!” dedim.
Selâhaddîn, bu ayrı bir konu, dedi, sonra ona ihtiyacı kadar giysi ve mal verdi. Bu da onun cömertliğiydi. Allah, geniş bir rahmetle ona rahmet etsin…
Devam edecek inşaallah...
Kaynak: en-Nevâdirü’s-sulṭâniyye, s. 41-46
[1] İbn Şeddâd Hazretleri, burada Selâhaddîn Hazretlerinin, kadasallahü sırrıhü, hayat tarzının İnşirah Sûresi’nin son ayetlerinde ifade buyrulan emre uygun olduğuna telmihte bulunuyor. O ayetlerde yüce Allah, Hz. Muhammed Mustafa’ya sallallahü aleyhi vesellem’e insanların işleriyle uğraşmaktan vakit bulduğu zaman zikre yönelmesini emretmiştir.
BİR CEVAP YAZ